HAMiLELiK VE iBADET



Hamilelik, kadın için ibadete mâni değildir. Yani hamile bir kadın namaz kılma, oruç tutma, kurban kesme, Kur’ân okuma, hacca gitme, tasaddukta bulunma vb. bütün ibadetlerini yapabilir. Ancak hamilelik kadın için bir kısım meşakkatler ortaya çıkaracağından duruma göre bazı ibadetlerde kendisine birtakım ruhsatlar tanınmaktadır.

Namaz, bir Müslümanın her şartta ikame etmesi gereken bir ibadettir. Unutma ve uyku dışında -bunlar da gayr-i iradîdir- hiçbir durum namazı terk etmek için bir mazeret teşkil edemez. Bununla birlikte kolaylığı esas alan İslâm, şartların ağırlaşması nispetinde namazın edasında bazı ruhsatlar getirmiştir. Seferilikte namazların kısaltılması, bazı şartlarda cem’e müsaade edilmesi veya sağlık durumu müsait olmayan kimsenin namazlarını oturarak veya yatarak kılması gibi ruhsatlar bunlardandır. İşte hamilelik de namazları oturarak kılmak için bir mazeret teşkil edebilir. Eğer mütedeyyin ve uzman bir doktor, kadının ayakta namaz kılmasının çocuğa veya kendisine zarar vereceğini söylerse ya da kadın ağırlık, baş dönmesi, baygınlık geçirme, tansiyon düşmesi gibi hâllerden dolayı ayakta duramayacak kadar kendini kötü hissediyorsa, kolayına geldiği şekilde namazını eda eder. Ancak namazını hiçbir şekilde terk etmez. Bu gibi kimseler namazlarını, oturarak hatta buna da imkân yoksa yatarak baş işaretleriyle eda edebilirler.

Aynı şekilde hamilelik, oruç için de bir ruhsat olabilir. Oruç tutmasının kendisine veya çocuğuna zarar vereceğini dindar ve uzman bir doktorun bildirmesiyle veya zann-ı galiple, yani kesin ya da kesine yakın kanaatiyle bilen bir kadın, oruç tutmayabilir ve tutamadığı günleri daha sonra kaza eder. Konuyla ilgili âyet-i kerîme şu şekildedir: “Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Nitekim doktorlar, iftarda birden yemeyip, yemeği sahura kadar yaymanın beden sıhhatıne zarar vermeyeceğini söylüyorlar. Ayrıca ailesi ve çevresi, hamile kadını gündüz dinlendirmek, iş yaptırmamak suretiyle orucunu tutmasını, böylelikle Ramazan orucunun sevabından mahrum kalmamasını sağlayabilir.

Ancak hamile bir kadın tutamadığı oruçlar için fidye veremez çünkü orucun edasına veya kazasına güç yetiren bir kimse fidye vermekle oruç borcundan kurtulamaz. Fidye verme, şimdi veya daha sonra oruç tutmaya imkânı olmayan kimseler için geçerlidir. Bunlar da çok yaşlılarla, artık iyileşme imkânı kalmayan hastalardır yoksa hamilelik, çocuk emzirme, geçici hastalık, yolculuk gibi durumlar oruç tutmamak için birer özürse de fidye vermek için birer özür değildir. Bu kişiler daha sonra ilk fırsatta oruçlarını kaza etmekle yükümlüdürler.
To Top